Nedir Siyaset?
Sözlüklerde birçok farklı anlamı barındırsa da Siyaset kelimesi özünde ‘’Devlet işlerini yürütme ve düzenleme sanatıdır’’ Ülkeler siyasetlerini değişen Dünya düzenine göre yürütmektedirler. Global Dünya’da siyaset artık küresel güçlerin hegomanyasında devam etmektedir. Öyle ki her ülke devlet politikalarını ve çıkar ilişkilerini geçmişten günümüze kadar bu şekilde yönetmiştir.
Siyasetin özünde Liyakat kavramı olması gerekirken, geldiğimiz nokta vahimdir. Başarılı yönetimlerin sırrı, işini en iyi yapandan geçer. Ama artık, torpilin, adam kayırmanın ve rüşvetin döndüğü bir bir siyaset diline hakimiz maalesef. Liyakatın anlamını yitirdiği dönemlerden geçiyor ve bu durumu Türk Toplumu önünde meşrulaştırmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki bir kısım siyasetçi ve bürokratlar kendi adamlarını etrafında toplarken bu işin İlahi hak ve hukuk önündeki hesabını akıllarına getirmiyorlar. Girilen sınavlarda alınan puanlar ise ne yazık ki mülakatlarda geçerliliğini yitirip yerini torpile bırakıyor. İsyan eden haklı kesim, sistemin çarklarından şikayetçi. Düşünsenize hiçbir vasfı olmayan ve tamamıyle Abi,Dayı ,Enişte tanıdıklarıyla işe alınan insanlar bu işin eğitimini alan insanları pasifize ediyor. Halbu ki iyi yönetimlerin sırrı işi erbabıyla ve hakkaniyetiyle yönetmekten geçer. Bakıyoruz ki pırıl pırıl gençlerimiz üniversite tahsili yapmış ve alanında en iyi eğitimi almış, fakat başvurduğu iş kapısından eli boş dönüyor. Yerine alınan insanların ise aranan vasıflarda olmadan işe alındığı bir gerçek. Burada son dönem üniversitelerin akraba üniversiteleri haline geldiğini de söylemeden geçmeyelim.
Basından takip ettiğimiz ve gördüğümüz haberler puan sisteminin ne yazık ki geçerliliğini yitirdiğini bize gösteriyor. KPSS umudu ile sınava giren insanlarımız bir iş hayali ve evine ekmek götürebilmek için her yolu deniyor. Ne yazık ki ek işlerde çalışarak geçimini sağlamaya çalışanlarımızın çoğu dört yıl üniversite sıralarından geçerek o eğitim kurumundan mezun oluyor, bunların çoğu da mesleğine hevesli ve hayalleri olan gençlerimiz, ama gel gör ki umutları ve yarınlara olan hevesleri işe başlayamadan yıkılmış. Neden bir insan beyin göçünü ister ve yabancı ülkelerde umut arar? Nedenleri ve soruları çoğaltabiliriz, ama görüyoruz ki gerekli altyapıyı hazırlamadan üniversite sıralarında başarılı projelerle mezun olan genç arkadaşlarımızı Türkiye’de barındıramıyorsak onları iyi imkanlarla istihtam edemiyorsak durup düşünmemiz ve kendimizi sorgulamamız gerekmez mi? Neden bu kadar genç yurtdışı hayaliyle yanıp tutuşuyor?
Gerekli ekonomik şartları oluşturmadan bu pırıl pırıl gençleri kaybetmemek içten bile değil. Ülkemizin siyasetini yeniden şekillendirmek ise,tüm siyasetçilerin üzerine düşeni yapmasıyla ve adaletli davranmalarıyla mümkündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir köy anısında Liyakat’ın önemi şöyle anlatılmıştır; Cumhuriyet’in ilanından birkaç yıl sonra Atatürk Mudanya üzerinden Bursa’ya hareket etmektedir. O esnada halkın yoğun ilgisinin arasından sıyrılan ve Ata’nın huzuruna gelen kadın elinde kağıtla tedirgin ve titrek bir sesle ‘’Beni tanıdın mı oğul’’der ve başlar anlatmaya ‘’ben Selanik’ten komşunuzdum,bir oğlum var Devlet Demir yollarında işe girmek istiyor siz onu alsınlar’’ dediniz fakat Müdür dinlemedi oğlum işe alınmadı ‘’nolur bir kere daha söyleseniz’’ dediğinde Atatürk ‘’ben talimat verdiğim halde almadılar mı’’ der ve ekler, ‘’ne kadar iyi olmuş çok iyi yapmışlar işte cumhuriyet böyle yaşatılacak’’ der. Atatürk’ün hayal ettiği liyakat bilginin yeterli olduğu Türkiye’yi inşaa etmek böyle bir şeydi.
Görüyoruz ki liyakatın olmadığı her yerde torpilin ve rüşvetin çarklarının önünü kesemeyiz ve ülke hakkıyla yönetime kavuşamaz.