İlimiz özellikle 1980 sonrası ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda geri kalmaya muktedir olmuştur.
O yıllarda başlayan siyaset anlayışı topluma değil, güç odaklarına endeksli bir siyaset anlayışı hakim kılınmaya başşladığı dönemlerdir.
Yıllar içerisinde sürdürülen anlayış daha da güçlenmiş toplum sağlıklı düşünmek yerine güce bağımlı hale getirilmiştir
…..
İlimizde ilk olarak ekonomik alanda kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilerek ekonomik daralmanın yaratılması sağlanarak ilk adım atılmıştır.
1980 sonrası Kamu iktisadi kurumların özelleştirme konusunda satılmasına ses çıkaramayan toplum o dönemin siyaset anlayışına bağımlı kalmış ileride yaşayacağı ekonomik daralmanın geleceğini görememesi nedeniyle bu gün çığ gibi büyüyen bir işsizlik ordusunun meydana gelmesine sebep olmuştur.
Küçülen ekonomi, artan nüfusla birlikte oluşan işsizlik korkusu bireysel düşünmeye yol açmış ve toplumun güçlü siyaset yapısına teslim olmasını sağlanmıştır.
Artık; insanlar sağlıklı bir çalışma ortamını bir kenara bırakmış püremanet olarak ne iş olursa olsun yapar hale gelmiştir.
İlimizin geldiği bu acı tabloyu ne hazindir ki, şehri yönetenler görmek istemediği gibi sorumluk sihibi kesimlerinde taşın altına elini koymayınca bir dönem parlak geleceği olan şehir komşuları ile yarışamaz duruma düşmüştür.
…..
24 Ocak depremi sonrası toplumun güce ne kadar bağımlı hale geldiğini bir kez daha göstermiştir.
Sağlıklı düşünemeyen, toplumsal reflekslerin olmadığı, bireylerin haklarını bile savunmakta aciz bir toplumu, siyasi güç istediği şekilde yönetmiştir.
Bireyler mağdur olmasına rağmen sahip oldukları kötü duruma itilmesine rağmen birilerinin sunduğu imkanları medet umar gibi geleceğim budur diyerek kabullenmek zorunda kalmıştır.
Ne acı değil mi?
Kendin için sorumluluk yüklediğin yöneticilerin, bireyin sosyal yaşamını iyileştirmesi yerine mağdur edilmesini tercih etmesi…
Örnek mi?
Bakınız Abdullahpaşa, Mustafapaşa, Sürsürü de yaşayan insanların karşılaştıkları haksızlıklar…
Deprem sonrası iktidarın vatandaşına yapması gereken yaklaşım vatandaşının menfaati doğrultusunda değil tam tersi aleyhine olacak uygulamalar en güzel örnektir.
Bunun karşısında bireylere baktığınız da sanki muhtaçmış gibi korku, endişe ile dışarda kalacakmış duygusu önüne sunulanı, geçmişte yaşadığı ortamlardan daha kötü olmasına rağmen kabul etmek zorunda olmasıdır
İnsanlar seslerini en uygar ve vakurlu bir şekilde duyurmaya çalışmalarına rağmen dikkate alınmaması, daha önce 120- 140 metre kare evler ellerinden alınarak “Yatay Mimari” bahanesi ile 90 metre kare evlerde yaşamaya mecbur bırakılmak.
Bu güce bağımlı hale gelmek değil de nedir?
Söyler misiniz…
…..
Bir örnekte köyler için vermek gerekirse,
Komşu ilimizin bir ilçesinde yapılan evlerin durumuna değinmek istiyorum.
Kaç aydır İl Genel Meclisinde köylerde yapılacak inşaatların köyde yaşayan insanların yaşam şartlarına uygun olmayacağı defalarca dile getirilmesine rağmen siyasal güçlerin bu çağrıları doğru okuduğunu düşünebiliyor muyuz…
Ne gezer…
Siyasal iktidarın temsilcisinin kendi açıklamalarına rağmen halkın refahı ve çağrısını dikkate almamasının nedeni toplumun yıllardır siyasal güce verdiği hoşgörünün yansımasıdır.
Yaratılan güç zehirlenmesi ile kendini toplumun üstünde gören zihniyet, bireylerin bugün sağa sola savrulmasına vesiledir.
Siyasal gücün bu bakış açısı, Elazığ’da yaşayan insanların ikinci depremi yaşamasına neden olmuştur.
Kısaca; Elazığ deprem üstüne deprem yaşıyor.
Daha bu ne kadar devam edecek.
Hep birlikte göreceğiz.
Toplum bir tercih yapmak zorundadır.
Halinden memnun ise bir şey söylemeye gerek yok.
Eğer memnun değilse,
Daha iyi olunması için bir yol vardır.
O da toplumun sağlıklı düşünmesi, endişeye kapılmaması ve güce biat anlayışı bir kenara bırakıp ondan medet beklememesidir.
Bu başarıldığında ileriki günler daha güzel olacaktır