Günümüz toplumunun öğretmenlerden beklentileri, maalesef öğrencilerin sınav başarısı ekseninde gelişmektedir. Sınav odaklı bir eğitim sisteminde, her defasında öğretmenlerin yeterliklerinin konu edilerek tartışılması ve sorgulanması onların toplumdaki konumunu gözler önüne sermektedir.
Öğretmenlerin yeterliklerinin ve niteliklerinin artırılması gerekliliği elbette ki ifade edilebilir. Ancak, yeterlik alanlarını tam olarak belirlenemediği, hizmet içi eğitime en az kaynağın ayrıldığı ve eldeki kaynakları da çok verimsiz bir şekilde işleten eğitim sistemi, sorumlu olarak öğretmeni merkeze çekmesi yanlış ve kabul edilmez bir konudur.
Mevcut süreçte nicelikle ilgili sorunlar için alınan önlemler ülkenin ekonomik koşulları çerçevesinde tabi ki ele alınmaktadır.
Nitelikle ilgili sorunların çözümü noktasında ise galiba süreç yönetiminde birçok eksikliğin olduğu, birçok otorite ve eğitimi dert edinenlerce kabul edilmektedir.
Aslında bu hafta ki konumuz, “Öğretmenler toplumda neden bu kadar olumsuz algılanmakta ve tartışılmakta?” konusu üzerinedir.
Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle öğretmenlerin bu değişim sürecinde toplumsal rollerinden kısaca bahsetmekte yarar vardır.
Eskiden beri benim ebeveynlerimde de yerleşmiş ve öğrencilik yıllarımın her kademesinde öğretmenlerime sesli olarak ifade edilen “Eti senin, kemiği benim” sözü de, çoğu ailede öğrenciye ve öğretmene yönelik bakışı maalesef özetlemektedir.
Öğretmenlerin başka rolü, öğrenci için akademik yarar sağlamak ve bu doğrultuda öğrencilere bilgiyi aktarmada bir uygulayıcı olarak gözükmektedir.
Toplumda öğretmenlik mesleğini konumlandıran bir başka rolde mesleğin saygınlığından öte, eğitim-öğretimin dışında mesai ve tatil konusundaki esneklikle ilişkilendirilmektedir.
Bunun gibi birçok rol, toplumun eğitimden çıkardığı anlam ve öğretmene biçtiği değer, olumlu yada olumsuz bir şekilde sosyolojik bir konuya bürünmüştür.
Ayrıca, toplumun öğretmenlere yönelik algısının kültürle de çok büyük bir ilişki içerisinde olduğu unutulmamalıdır.
Aslında, öğretmenlik mesleğinin toplumda nasıl algılandığının yanında, öğretmenlerin mesleklerini, mesleklerine yönelik toplumsal algıyı ve özellikle kendilerini nasıl değerlendirdikleri de oldukça önemlidir.
Yapılan araştırmalara bakıldığında, öğretmenlik mesleğinin konumunun belirlenmesinde, öğretmenlerin karar alma süreçlerinin dışında kalması, mesleki özerkliğin eksikliği, maaşların yetersizliği, sosyal medyada öğretmenlik mesleği ile ilgili olumsuz ifadelerin yer alması gibi konular çok önemli etkenler olarak ön planda yer almaktadır.
Ayrıca bazı araştırmalarda ise öğretmenlerin % 62,5’i, toplumun kendilerini bazen eğitimli çocuk bakıcısı gibi gördüğünü belirtmektedir. Öğretmenlerin genel algılarından biri de ailelerin yaklaşık 4/3’ünün, üstlenmedikleri sorumlulukları öğretmenlere yüklediğini düşünmektedirler.
Öğretmenlik mesleğinin toplumdaki konumunu, burada kısaca verilecek bir konu olmadığını da hatırlatmak ta yarar var.
Peki, toplumsal bağlamda öğretmenlerin saygınlığının artırılmasına yönelik neler yapabilir?
Öncelikle herkesin kabul ettiği bir sözü burada ifade etmekte yarar var: “Hiçbir eğitim sisteminin kalitesi, öğretmenlerinin kalitesini geçemez.”
Ülkemizde, mevcut 1,5 milyon civarında görev yapan öğretmenin ve aday öğretmenlerin psikolojik olarak mesleklerine bağlayacak düzenlemelerin ortaya konulması devletin öncelikli politikaları arasında yer almalıdır.
Gelişmiş ülkelerde eğitim sistemi içerisinde öğretmenlerin lisansüstü eğitim almaları önemli bir koşulken, ülkemizde öğretmenlerin lisansüstü eğitim konusunda geri kalması veya eğitim sisteminin tam anlamıyla bu konuyu teşvik etmemesi düşünülmesi gereken çok önemli bir konudur.
Bu kadar büyük bir organizasyonun kendi içindeki ortak aklı kullanması, öğretmenlerini aktif olarak sürece katması, yenilikleri sistemin içine hızlı bir şekilde adapte etmesi çok büyük bir önemli bir konudur.
Bir ülkede bireylerin gelişmişlik seviyesinin öğretmenlerinki ile doğru orantılı olması, bilgi ve dijital çağın gereklerine yönelik bir eğitim sisteminin ortaya konulması, ancak nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesiyle mümkün olacaktır.
Öğretmenlik mesleğinin ekonomik ve çalışma koşullarını, mesleki rollerini ve kurumsal süreçleri akredite edebilecek kamu ve kamu dışındaki tüm paydaşlardan alınacak destek, önemli bir kazanım sağlayacaktır.
Eğitim kurumları içerisinde öğretmenlerin, karar mekanizmalarında aktif olarak yer almaları ve eğitim politikalarında görüşlerinin dikkate alınması durumunda, öğretmenler kendilerini daha değerli bir konumda görebilir. Çünkü böyle bir yapının oluşturulması, öğretmenlerin mesleki bağlılıklarını artıracak, kendilerinde bir mesleki öz güven ve aidiyet oluşacağı düşüncesindeyim.
Son olarak, eğitim sistemimizde yaşanan tüm problemlere rağmen mesleğine aşık öğretmenlerin varlığı, gelecek için çok büyük bir umuttur. Ayrıca, bu aşık insanların dışında olan meslektaşlarımızı da mevcut konumlarında verim sağlaması beklentisine girmemiz, üzülerek ifade etmek isterim ki pek gerçekçi gözükmemektedir.
Her öğretmenin bu değişim sürecinde kendini nasıl konumlandırdığını ve buna yönelik nasıl bir mücadeleye girmesi gerektiğini de sadece karar vericilerin değil, öğretmenlerinde sorgulama ihtiyacı var!
Görüşmek üzere…….