Fay hatlarının yoğun olduğu ülkemizde yaşanan depremlerde yerin bilmem kaç km altında, bilmem kaç şiddetinde olduğu ifade edilir. Elbette şiddeti yüksek olan depremlerin yıkımlara sebep olduğu bilinmektedir. Bunun benzerini siyasi fay hatlarının yapılanmasında görüyoruz. Geçmişten beri yasalara uygun olmayan iç ve dış eylemlerin muhatabının derin devlet denen yapıdan kaynaklandığı söylenir, ancak inkar edilirdi. Günümüze kadar birçok olaylara baktığımızda bu söylemlerin gerçek olduğu görülüyor.
Özellikle, AKP iktidarı sonrası önce tarikat ve cemaatlerin devlette etkinliklerini arttırmasıyla devlet, devlet olmaktan çıkıp, AKP devleti haline gelmiştir. Sonra bunlarla birlikte suç örgütlerinin MHP’nin desteğiyle mevcut yapıya eklemlendiği ve AKP devleti yerini derin devlet yapısının aldığı görülür. Buradan hareketle;
"Derin devlet", devletin resmi ve yasal yapısı dışında, sözde devlet adına hareket eden ve genellikle gizli ve gayri resmi işler yapan bir yapı olup, elemanları Sadece kendi menfaatlerini düşünen, kollayan ve amaçlarına ulaşmak için devleti, dini, dili, mezhebi, siyasi düşünceleri, insanlarımızın demokratik haklarını hiçe sayan, kendi dışında her şeye zarar veren illegal örgütlerdir. Bu yapı; Silahlı kuvvetler, emniyet güçleri, istihbarat birimleri, mafya ve tarikatlar gibi organları içeriyor.
Bunlar, çıkarlarını koruma ve güçlerini devam ettirme amacıyla, devletin çeşitli kademelerinde stratejik noktalara yerleşerek devletin şeffaflığına, hesap verebilirliğine ve demokratik işleyişine verdikleri zararları, yaşanan olaylarda (Susurluk, siyasi cinayetler, toplu katliamlar vb.)" gördük. Yani, bu yapının varlığı ve etkili bir güç olması durumu, toplumda korku yaratma ve siyasi dengeyi bozma amacına hizmet ediyor tabi..
"Derin Devletin” varlığı, günümüzde de etkin olması bizlere, gerçek olan şeyin, ülkeyi iktidarın değil, farklı yapıların açık ve gizli güçleri tarafından yönetildiği ve her ülkede olduğu gibi farklı isimler altında sadece seçilmişler değil devletin içine sindirilen çete gruplarının da iktidarı paylaştığı, yönlendirdiği, hatta gayri meşru yetkiler kullandıklarını gösteriyor.
Sözgelimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan olduğu dönemde derin devleti “kurumlar içi çeteleşme” olarak niteliyordu. Devlet Bahçeli ise kritik kararları ile 180 derece dönüşler yapmasına rağmen biliniz ki, Türkiye siyasetini Erdoğan ve Bahçeli’nin içinde aktör oldukları, ancak senaryosu başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor. Sonuçlar ortada değil mi?
AKP iktidarı; 15 milyona yaklaşan sığınmacının topraklarımıza yerleşmesi, nüfusun yüzde 80’nin yoksulluk sınırının altında gelire sahip olması yanında üretimden ziyade tüketim üzerinden rant gelirlerine dayalı çöken bir ekonomi, dış politika ve güvenlik alanlarındaki uygulamalarıyla ciddi riskler ile karşı karşıya bıraktı ülkemizi. Sadece bugün içinde bulunduğumuz ekonomik çöküş, aradaki makasın açıldığı yoksul-zengin uçurumu, dili, dini, etnik kökeni ve sosyal fay hatları, eğitimde yozlaşma, finansman eksikliği gibi olumsuzluklar bu yapıların da etkinliği ile ilişkilidir elbette.
Ne yazık ki, son 23 yılda elde edilen trilyonlarca dolarlık vergi, özelleştirme gelirleri ve ağır borçlanmaya rağmen sorunlar yumağında boğuşuyoruz. Milyarlarca dolarlık servet heba edildi, tüm kaynaklarımız yağmalandı. Tüm bunlara rağmen, gelecekte torunlarımızın dahi ödeme zorunda olacağı devlet garantili borçlar var.
Değerli okurlar, şeffaf, hesap verebilir, liyakate ve hukuk kurallarına dayalı, ayakları yere basan gelecek vizyonuna sahip icrası güçlü bir demokrasi ekseninden ayrılan AKP iktidarının; emperyal oyunların sürekli değiştiği bu coğrafyada, insanlarımızın refahını, iç barışını ve güvenliğini sağlayabilmesi için ekonomide, teknolojide, iç siyasette, dış politikada ve silahlı kuvvetlerde güçlü olması gerekirken maalesef bu güç, mutlak güce sahip tek bir lidere bağlanınca her alanda çöküş kaçınılmaz olmuştur.
Bu çöküşü fırsata çeviren çeteler yasa dışı işlerle kasalarını doldururken, eylemlerinin afişe olması durumunda da “ben devletimin bana verdiği görevi yerine getirdim” derler. Günümüzde Bahçeli’nin Öcalan güzellemesine bu açıdan bakmak lazım. Belli ki kendisine verilen görevin gereğini yapıyor. Bunun için gerektiğinde eylem yapıcıları da suç örgütü liderleri üzerinden toplamaya çalışılıyor. Bu çalışmaların görüntüleri paylaşılarak kendilerine katılacakların onore edileceği (Alaattin Çakıcı’nın, Hrank Dink’in katili Ogün Samast ile samimi bir görüntünün servis edilmesi örneğinde olduğu gibi) algısı yaratılıyor. Değerli okurlar bu bilgiler ışığında sormak isterim. Sizce, ülkemizi devlet mi, derin yapı mı yönetiyor? Yorum da karar da sizlerin…