Güvenilirliğini kaybetmiş bir kurum, adına kısaca ister TUİK, isterse Türkiye İstatistik Kurumu denilsin. Sonuçta Milletin aklıyla alay edilen bir birim.
Son enflasyon açıklaması doğrultusunda kendisiyle tezat oluşturdu diyebiliriz bu kurum için. Bundan üç beş gün önce asgari ücretin yüzde 54 oranında artırılmasına sessiz kalıp, bizim verilerimize göre enflasyon artmadı diyemedi, artan oranı adeta doğruladı. Belki azdı bu miktar ama yine de olumluydu bu oran.
Bir başka verinin de yıllık değer artış katsayısında yaşandığını görüyoruz. Devletin her yıl açıkladığı bu artış oranının % 122’ nin üzerinde olduğunu, her türlü harç ve vergilere yılbaşı itibariyle yansıtıldığını gördük.
Türkiye İstatistik Kurumunun son açıkladığı ve milyonlarca memur ile emeklinin beklediği açıklamada ise yıllık enflasyonun yaklaşık %64, aylık enflasyonun ise %1,5 dolaylarında olmasıyla maaşlara yapılan artış miktarının yaklaşık %15 olması şaşkınlık yarattı diyebilirim. Nasıl oldu da iki ay öncesine kadar % 85 dolaylarında seyreden resmi enflasyon birden bire düştü anlamak mümkün değil. Ayrıca refah payı ile birlikte bu oranın %25 e tamamlanması’ da kimseyi memnun etmedi.
Baktığımızda, bir yandan devletimizin yıllık değer artış katsayısı oranı diğer yandan ise TUİK denilen kurumun çarşı pazardan habersiz ortaya koymuş olduğu değer artış katsayısının neredeyse yarısı kadar bir oran.
İster adını şaka koyun isterseniz dalga geçiliyor koyun, bu durumu birebir yaşayan milletin cebindeki paranın yaşanan enflasyon oranındaki erimesinin karşılığı neredeyse yüzde İki yüz oranında.
Her gün, her saat, her dakika, bir gün önce ya da bir gün sonra, market raflarındaki ürünü farklı fiyat artışlarıyla alabilmeye çalışıyorsanız bunun adı yaşanan yüksek enflasyon olur, milletin alım gücünün günden, güne tükenmesi olur.
Bundan yaklaşık iki, üç yıl kadar önce milyonlarca emeklinin maaşı o günün şartlarında asgari ücretin üzerinde seyrederken şimdiki durumda neredeyse asgari ücretin yarısına kadar gerilediğine ve asgari ücretin birçok devlet memuru maaşının üzerine çıktığına şahit oluyoruz. Ortalama 4.500 TL alan bir emeklinin maaşına gelen zam 1.125 Lira olurken toplamda maaşı 1 Ocak itibariyle 5,625 Liraya çıkmış oldu. Durum böyle olunca 8.500 Lira asgari ücret ile gariban emeklinin maaşı arasındaki fark uçurum oluşturur hale geldi iyice.
Peki, beklenti neydi, ne oldu. En düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çıkartılması, intibak yasasıyla mağduriyet yaşayan milyonlarca emeklinin haklarının iade edilmesi gibi düşünceler maalesef bir başka bahara kaldı diyebiliriz.
Enflasyonu oluşturan kalemlere baktığımızda neden çarşı pazar, giyim ya da milletin mutfağı bu kalemler arsında yok diyerek çok düşündüğümüz olmuştur. Bir kilo etin 250-300 TL dolayında seyretmesi, bir kilo peynirin 100- 150 TL dolayında vatandaşa yansıması enflasyonun yüksekliğine örnek değil midir sizce. Bakın bu sayabileceğimiz kalemlerden yalnızca iki tanesi, yemeden içmeye kadar, ulaşımdan yakıta kadar, eğitimden nefes almaya kadar, sütten yumurtaya kadar, çaydan şekere kadar enflasyonun yüzde olarak çok yükseklerde olduğunu kim inkâr edebilir ki.
Kısaca, hak edilenin, gerçek olanın millete yansıtılması varken verilebilecek refah payı korkak elin yüzdesiyle değil piyasa ekonomisi dikkate alınarak en az 2500 lira seviyesine çıkartılabilirdi.
Kısaca;
Siz istediğiniz kadar milletin aklıyla alay edin, dalga geçin enflasyonu düşürmeye başladık diyerek halay çekin. Tuzu kuru olanın milletin sofrasındaki tuzdan haberi olmaz.
Siz istediğiniz kadar enflasyon rakamlarıyla oynayın, çarşı pazarı ihmal edin, mutfaktaki yangına küçük bir pet şişeyle müdahale edin.
Siz istediğiniz kadar kendi çemberinizden dışarı çıkmayın, milletin sofrasına oturmayın.
Bu işin vebali var, bu işin ahı var, bu işin bir hesabı var, benden söylemesi.