Atatürk’ün eşi Latife Hanımefendi ile birlikte görünümleri
Hemen herkesin malumu olduğu üzere töremiz ve dahi inancımızla asla bağdaşmayan bazı kadınlarımızın giyim ve kuşamının, internet ortamında, tesettüre hiç de uymayan diğer bazı kadınlarımız tarafından dahi tenkit edildiğini bir aklıselim mantığı açısından ciddi manada takdire şayan bulduğumu büyük bir memnuniyetle arz etmek emelindeyim. Zira ne hikmetse bazı genç kızlarımız ve hatta bazı gencecik annelerin hiç de dışarıya karşı hoş bir görüntü vermeyen tarzda güya medeni veya aydın olduğunu ve dahi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendilerine bahşettiği özgürlük anlamında giyindikleri her fırsatta beyan edilmektedir. Bu tarz giyim kuşamın Batı ülkelerinde bile az rastlanır olduğunu, Batıyı gidip gören insanımızdan öğreniyoruz.
Töremiz ve dahi inancımız adına hoş karşılanmayan bu tarz giyim kuşam, kanaatimizce cehalet olmasa bile ciddi manada bilgisizlikten kaynaklandığı muhakkak manada gerçeklik ifade etmektedir. Binaen aleyh yukarıda da değinildiği üzere bu tarz davranış, maalesef merhum Atatürk’ün kadınımıza bahşettiği bir özgürlüğe dayandırılmaktadır ki bu, o kahraman insana yapılabilen en büyük bir iftiradır. Zira yazımızın baş tarafına koyduğumuz resim, bizi ciddi manada destekler mahiyettedir. Keza valideleri merhum Zübeyde hanımefendi (1857-1923) de, alttaki resimde görüldüğü üzere, aynı görünümdedir.
Zübeyde Hanımefendi
Diğer taraftan mesela kız kardeşleri Makbule Atadan Hanımefendi (1885-1956) dahi, aynı minval üzere olan giyim ve kuşama sahiptir.
Makbule Atadan hanımefendi
Sabiha Gökçen
Bir de başörtüsüze örnek olması bakımından, manevi kızları ve dahi Cumhuriyetin ilk kadın pilotu olan Sabiha Gökçen hanımefendiyi örnek vermek istedik. Her bir görüntüde gözleneceği üzere aşırılığa asla kaçılmamıştır. Ve her biri de merhum Atatürk tarafından tasvip edilen kıyafetlerdir. Zira bunların hepsi kendi sağlığındaki örneklerdir.
Peki, Allah aşkına, bu nasıl Atatürk ve dahi Atatürkçülük anlayışıdır ki, bazı kadınımızın giyim ve kuşamı mevcut görünümlerle yakından veya uzaktan bir benzerlik göstermiyor. İşin en acı tarafı ise tüm bu hoppalıkların milli bir değerimiz olan o merhum insana, yani Atatürk’e nispet edilmesidir.
Tüm bunlara/resimlere ilave olarak Merhum Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınımızın giyim kuşam ve süslenmelerine ilişkin beyanlarına da yer vererek, takdiri insanımıza bırakacağız. Ha, bir de şunu eklemeliyim: Bendeniz hiç kimselerin giyim kuşam müfettişliğine suyunmuş değilim. Ancak, Atatürk İlkeleri üzerine doktora yapmış biri olarak, o muhterem ve bir o kadar da muhteşem olan o insanın ruhunu taziz etmek yerine taciz eden tüm bu yalan yanlış yakıştırmalar hakkında beyanda bulunmaya kendimi mezun ve mecbur hissetmekteyim.
Şimdi gelelim merhum Atatürk’ün bu konuda söylediklerine. Bunları da beyan ettikten sonra, bir de Kur’an’ın kadın hakkındaki tespitlerine kısaca değinerek sözü tamamlamak istiyoruz.
Merhum Atatürk’ün bu konuda söyledikleri:
Aşağıdaki bilgileri Hürriyet Gazetesi yazarı Taha Akyol’un, ATATÜRK’ÜN İHTİLAL HUKUKU adlı ve Doğan Kitap tarafından yayınlanan eserinin 274. sayfasından aynen aktarıyorum: “13.3.1923 tarihli gezide Konya Kızılay Kadınlar Şubesindeki konuşması: ‘Kara çarşafı kapalı ve çok karanlık bir şekil’ diye tenkit ediyor. Bu arada ‘dinimizin emrettiği şekildeki giyimin hem hayata hem fazilete/erdeme uygun olduğunu, Avrupa’nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arzu edilmeyecek açık giyimler bize uymaz’ diye keza tenkit etmiştir”.
Diğer bir tespitimiz de Atatürk’ün adeta rahle-i tedrisinde yetişmiş Falih Rıfkı Atay’ın, Pozitif yayınları tarafından 2004 yılında İstanbul’da yayınlanan ÇANKAYA adlı eserinin 448.sayfasından aktarmak istiyoruz: “ Kadın anlayışında pek Garplı/Batılı olduğu söylenemez. Hatta hanımların tırnaklarını boyamasını dahi istemezdi. Son derece kıskançtı. Denebilir ki harem eğilimindeydi. ‘Bize göre değil ha çocuklar’ derdi”. İşte buyurun size Atatürk’ün Müslüman Cumhuriyet kadınının giyim kuşamı hakkındaki düşünceleri.
Yukarıda da değinildiği üzere, bir de, şunu eklemeden geçemedim. Atatürk, Müslüman Cumhuriyet kadınına din konusunda dayatılan fevkalade yanlış tespitlere hatme çekmek üzere NİSA/Kadın Suresi ve dahi kadınımıza “Demokles’in kılıcı” misali dayatılan ve hiç de İslamî olmayan (boş ol) şeklindeki boşanmayı reddeden Bakara Suresinin 21-41 ayetleri ile TALAK/Boşanma Suresi ve dahi iffetli kadına iftiranın cezasını içeren NUR Suresi bulunan Kur’an’ı, ilk iş olarak, halkın diline çevirttirdi ama halk maalesef bundan da mahrum kaldı veya bırakıldı. Oysa erkekler hakkında Kur’an’da böyle özel bir bahis yok. Maalesef kadınımızın ekseriyeti, kılık kıyafetle din tüccarlığı yapan akıl ve izandan yoksun bazılarının hal ve hareketini Kur’an, yani İslam addederek ne yazık ki kendisi hakkındaki bu İlahî haklarından da uzak kaldı ve maalesef elan da kalmış durumdadır. Bunda Diyanet İşleri Başkanlığının ciddi manada kusuru mevcuttur. Zira elan bile Kur’an’ın Arapça okutulmasını tercih ve teşvik anlamında icraatta bulunmaktadır. Buna örnek olarak her Ramazan ayında MUKABEELE adı altında her camide Kur’an okumaya tanık olunmaktadır. Bu okumada ne okuyan anlıyor ne de dinleyen. Diğer taraftan mesela KUR’AN’I GÜZEL OKUMA yarışları tertip ediliyorken, KUR’AN’I İYİ ANLAMA yarışmaları maalesef tertiplenmemektedir. Oysa ve bildiğimiz kadarıyla İlahî en son mesaj olan Kur’an, anlayarak okumak, anlaşılanı da uygulamak üzere nazil olmuştur.
SON SÖZ: Bu yazdıklarımızla, yukarıda da kısmen yer bulduğu üzere kimsenin giyim kuşamı hakkında haddimi aşmak niyetinde değilim. Keza üst satırlarda yer verildiği üzere mevcut manzaranın, Atatürk’ün bahşettiği bir özgürlük olduğuna dem vurulduğu ve işin aslı ve esasının böyle olmadığını insanımızın gözlemine, naçizane olarak sunmak istedim. Böylece Cumhuriyetimizin banisi o muhteşem insanın halk nazarında devam ede gelen bu fevkalade yanlış anlaşılmasını insanımızın dikkatine sunmak gerekiyor. Onu yaptığıma inanıyorum. Yoksa başka hiçbir amaç ve emelim yoktur. Zira her kes laik cumhuriyette özgürdür. Ancak gerek Atatürkçülük ve gerekse maddi ve manevi kültürümüz bakımından mevcut ahvalin gözden geçirilmeye muhtaç olduğu kanaatindeyim. Binaenaleyh her bir toplum kendi öz kültürüyle anılmakta ve dahi övünüp, övülmektedir. Meramımız sadece budur, başka hiçbir şey değil.
Bu vesile ile başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kurulmasına emeği geçen tüm şehitlerimize ve rahmeti Rahman’a iltica etmiş olan tüm gazilerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet ve makamları âli olsun.
Cumhuriyet kadınımızın da bu yanlıştan vazgeçeceği ümidiyle -İnşallah deyip- sözü noktalıyorum.