Vicdan, hak, adalet, kul hakkı diye atıp tutanlar, dilde kemik yok nasıl olsa varsın devran sizin olsun. Ağzı olan, eli kalem tutmadan bir tek cümle kurmaya bile bocalayanlar, vicdanının sesine kulak asmayan, çuvaldızdan haberi olmayanlar, konuşun bakalım, konuştukça battığınızdan haberiniz bile yok nasıl olsa, en iyisi mi varsın bu çöplük sizin olsun.
Hani düne kadar kefenin cebi yok diyen sizler değil miydiniz, hani en çok sizler kul hakkından korkup çekiniyordunuz ya, hani sizler saf ve temizdiniz ya, bırakın da bir bakın hele kendinize, ne hallere düşmüşsünüz de haberiniz yok. Tepeden tırnağa pisliğe bulaşmış, menfaati, adam satmayı destur edinmişsiniz de gittiğiniz yolun adını bile bilmiyorsunuz.
Mangalda kül bırakmayan, haktan hukuktan dem vurup sınıf atladıklarını sanan siz zavallılar, siz elinizdeki kumandanın bir gün pillerinin paslanmasını ya da bozulup hurdalığın bile kabul etmeyeceği bir hale gelebileceğini hiç mi düşünmüyorsunuz.
Sıkıntı burada ortaya çıkıyor ne yazık ki. Kapasite, hak, adalet, kul hakkı var diyordunuz ya düne kadar, bakın nasılda ayağınıza dalaşmaya başladı farkında değilsiniz. Allah bugün hak edileni yarına ve yanınıza bırakmaz, bir yandan kemiksiz dilden konuşacaksınız, diğer yandan savuracaksınız. Olmaz yemezler, sorgusu, suali ağır olur önceden size söylemezler.
Gün gelir çırpınışlarınız başladığında sorarlar adama, aklın neredeydi diye. İşte o an geldiğinde ne yazık ki kıvırma zamanınız çoktan geçmiş olacak. Haber gazetenin aile sırrıdır, namusudur, kişiler geçicidir, yazılan, çizilen asıldır, kalıcıdır, gazetenin günü geldiğinde kullanabileceği silahıdır. Biz bunu böyle biliriz, böyle sindiririz. Benim diye övünen zavallılar ise satmaya alışık olduklarından bunu böyle görmezler, anlamazlar. Kırk yıllık usta da olsan çıraklıktan kurtulamamışsın derler adama. Çünkü bunun adı kendinden çalma olur, kendini inkâr etme olur.
Biz bir çöpün hesabını nasıl verebiliriz diye düşünürken, milletin ahından ve vebalinden karşına çıkarma bizi diyerek Yaradan a sığınırken, siz yediklerinizin, yedirdiklerinizin, basamak yerine koyduklarınızın üzerinizdeki hakkından nasıl kurtulacaksınız bir düşünün hele aklınız yerindeyken.
Hani sizin geninizde var ya, çamur at tutmasa da izi kalır, sonrası nasıl olsa bir sabunun başında diye. Düşündünüz mü bizi temizleyecek bir madde var mı diye, Vallahide yok billahi de yok. Sizi ancak kul hakkı temizler oda sizin beyninizde yok.
Kula kulluk edilmez, zorlayana da hak müsaade etmez. Hani yanlış hesap Bağdat’tan döner demişiz ya, siz Bağdat’ın neresi olduğunu bile bilmiyorsunuz, hangi hesabım yanlış diye düşünürken doğru hesabım var mı diyecek kadar sorumluluk dışı olmanız hiç mi ürkütmüyor sizi yahu. Bu kadar mı kendinizi kaybettiniz, bu kadar mı düştünüz?
Neticede biz satmayız, bizim heybemizde doğruluk, bizim heybemizde kul hakkından alacaklarımız vardır. Biz heybenin çıkar, menfaat, adam satma, kul hakkına gasp tarafını kilitli tutarız, açıp bakmayız, oranın hesabının ağırlığından korkarız.
Ya siz, heybenin iki gözü de bizim diyerek sizden sonrakilerin omuzlarına yük olacak ağırlığın sizi nereye sürüklediğini bile düşünemeyecek kadar yoksunsunuz.
Yükleyin bakalım bu ağırlık sizi nereye kadar götürebilecek.
Yüreğine sağlık