Bilindiği üzere 2019-2020 eğitim-öğretim yılının bahar döneminde salgın nedeniyle 200’e yakın ülkede eğitim kurumları fiziki olarak eğitime ara verdi. Ülkemizde ise Mart-2020 ayında eğitime ara verildi ve öğrenme sürekliliğinin sağlanması için tüm imkanlar seferber edilerek uzaktan eğitim araçları devreye girdi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2020 yılı Ağustos ayı başına kadar, rapor edilmiş vakaların % 1 ile % 3 arasında bir oranın 18 yaş altı kişilerden oluştuğunu belirtmektedir.
Bu salgın süreci, okulların sağladığı fiziki imkanların öneminin yanı sıra eğitimin tek yerinin okul olmadığı gerçeğini de ortaya koymuş oldu. Ancak her derse bu sürecin uygun olmayacağını da burada belirtmek gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından altyapısı sağlanan Eğitim Bilişim Ağı (EBA) kapsamında yapılan araştırma sonuçlarına göre toplam öğrencilerin % 50’ye yakını bu ağa giriş yaptığı görüldü. Bu oranın çok düşük olmasının temel sebeplerinin öğrencilerin internet bağlantılarının ve bilgisayarlarının olmamasıyla alakalı olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilen 6 GB internet kotasının dersler için yeterli olmadığı da belirtilmektedir.
Öğrencilerin bu süreçte öğrenmelerini nasıl sürdürdüğü ve nasıl izlediği ve velilerin bu konuda nasıl bir öğrenme desteği sağladığı ayrı bir tartışma konusudur. Kendi kendine öğrenme becerileri, yeterli düzeyde gelişmemiş öğrencilerin öğrenmeleri de yetersiz kalmıştır. Aslında en önemli öğrenme kayıplarının olduğu grubun ise dezavantajlı öğrenciler olduğu görülmektedir.
Salgındaki bu temel sorunlar sorumluları, öğrencileri ve velilerin gündemini haklı olarak sürekli meşgul etmektedir. Bu temel sorunları minimize etme adına Milli Eğitim Bakanlığı tarafından telafi eğitimlerine ilişkin yasal zemin hazırlanarak telafi eğitimlerin yıl boyunca devam etmesi kararlaştırılmıştı. Ancak, salgının devam ettiği, telafi eğitiminin ne zaman ve nasıl yapılacağı da ayrı bir tartışma konusudur.
2020-2021 eğitim öğretim yılına başlama arafesinde, salgın süreci etkisini hala devam ettiriyor. Çünkü bu salgın sürecinin uzamasının temel nedeni, toplum olarak salgını önlemeye yönelik tedbirlere tam olarak uymadığımızla alakalıdır.
Bu süreçte salgının seyrinin tersine çevrilmesi, çocukların geleceği için çok önemlidir. Bizlerin sorumsuz davranışlarımızın bedelini çocuklar mı ödeyecek?
Ülkemizde uluslararası alanda yapılan açıklamaların paralelinde eğitim kurumlarının kontrollü olarak açılmasına odaklanmış gözüküyor. Eğitim kurumlarının kontrollü olarak açılması kendi içinde pek çok tartışmayı da gündeme getiriyor. Salgının ileriye dönük olarak öngörülebilir bir planlamayı zorlaştırdığı da bir gerçektir. Örneğin;
Salgın devam ettiği sürece temel becerilere odaklanma, öğrenme kayıpları ve eksiklerini asgari düzeye indirebilme sağlanabilir mi?
Eğitim kurumlarında şube başına düşen öğrenci sayısının nicel olarak az olduğu eğitim kurumlarının tam zamanlı olarak açılması sağlanabilir mi?
Eğitim kurumlarının haftanın altı günü açılması ve öğrencilerin iki gruba bölünerek dönüşümlü olarak üçer gün gelmeleri sağlanabilir mi?
Öğrencilerin okula gelmediği günlerde ise uzaktan öğrenme araçlarıyla sorunsuz olarak öğretime devam etmeleri sağlanabilir mi?
Hala öğretmenlerin, velilerin ve öğrencilerin kafası çok karışık gözüküyor!
Ayrıca, öğretmenlerinde bu süreçte yetersiz kaldığı kanaatindeyim. Bu kapsamda karar vericiler ve bu işi dert edinenler(!), kesinlikle öğretmenlerin bu problemlerini iyileştirmeye yönelik hamleler gerçekleştirmelidir. Çünkü bu süreçte, öğretmenler uzaktan eğitime hazırlıksız yakalandı. Öğretmenlerin uzaktan eğitime yönelik olarak ders metaryallerinin, videolarının hazırda olmaması bu eksikliğin en temel sebebini oluşturdu.
Bu salgın sürecinde eğitim-öğretimin iyileştirilmesine yönelik, okul yöneticileri ve öğretmenler bir araya gelerek derslerini en kötü senaryoya karşı hazırlamalıdır. Yapılabileceklerin gerçek anlamda alt yapısı oluşturulmalıdır.
2020-2021 eğitim-öğretim yılının sorunsuz ve salgının sona erdiği bir yıl olmasını temenni ediyorum.