Bu söyleyeceklerimiz Kur’an kursları üzerine olacaktır. Söyleyeceklerimden dolayı okuyucuyu kendi hakkımda bazı olumsuz düşüncelere sevk etmemek bakımından peşinen söylemeliyim ki bendeniz Kur’an talebesi bir kişiyim. İlk Okula başlamadan önce de merhum babacığım Kur’an’ı bana hatmettirmişti. Yıl 1955.
Bu kısacık girizgâhtan sonra meselenin aslına gelelim: Herkesin malumu olduğu üzere bu günlerde (Temmuz ayı) Malatya ve Baskil çevresinde kaysı hasadı yapılmakta. Geçmişte olduğu gibi yine şu veya bu Kur’an kursu için ( güya) sadaka toplama faaliyetleri başladı. Kimileri Süleyman Efendi Cemaati için, bir başkası bilmem başka efendi cemaati için diyerek ve Kur’an adını kullanarak kaysı toplamaya başlamış durumdalar. Merak ettim Diyanet İşleri Başkanlığına sorarak bu işin aslı esasını öğrenmek istedim. Bana söylenen şu: Kur’an Kursu için bina yapılıyorsa o bizim desteğimiz dışında bir gelişme. Ancak Kur’an kursu görmekte olan öğrencilerin iaşe ve ibatesi bize ait. Yani okumakta olan öğrenciler için her türlü mali destek Diyanet İşleri Başkanlığınca verilmektedir. Bu hususu naçizane olarak il ve ilçe müftülüklerine de –her şeye rağmen- teyit ettirdim. Ama buna rağmen öğrenci giderleri için ve maalesef ve dahi Kur’an adı kullanılarak sadaka toplanmaktadır.
Sadaka toplamaya gelen iki kişiden sözcü durumundaki beyefendiye sordum. Dedim ki ben 79 yaşımdayım. Hatırladığım günden beri de Kur’an Kursu faaliyetleri aralıksız devam etmektedir. Yani yarım asırdan çok bir zamandan beri bu faaliyet sürdürülmekte. Bu, benim bildiğim. Hiç şüphesiz benden önce de bu faaliyetin canhıraş şekilde devam ettirildiğine kesin gözüyle bakabiliriz. Peki, bu ne biçim faaliyettir ki asırlardır devam etmekte olmasına rağmen memlekette hırsızdan, yolsuzdan, gammazdan, fahiş fiyat uygulayandan, fitne fesat çıkarandan vs. geçilemiyor. Galiba bu işte bir yanlışlık var. İlaveten dedim ki galiba sizler sadece Kur’an’ın orijinalini öğretip ezberleterek mana ve içeriğini her halde öğretmiyorsunuz. Şayet öğretmiş olsaydınız bunca çabaya rağmen bu kötü ahval zuhur etmezdi. Devamla dedim ki, sadece siz değil. Cuma hutbelerinde dahi cemaate yön vermek maksadıyla hutbeye dâhil edilen ve hemen her hutbede keza Arapça okunan: ”İza Kur’an’u fastamiulah ve ansitu lellekum turhamun”. MEALİ: “Kur’an okunduğu zaman dinleyin ve anlamaya çalışın ve öğrendiğinizi de uygulamaya gayret edin belki bu sayede İlahi rahmete mazhar olursunuz” mealindeki ayet bile Arapçası ile verilerek cemaati bu önemli öğütten mahrum bırakanlar var. Aynı minval üzere keza devamla dedim ki yine hutbelerin aslını temsil edip onsuz hutbelerin olmayacağına kani olduğum bir husus da Hz. Resul (as)’dan naklen ve keza Arapça olarak verilen hadisi şeriftir. Şöyle ki : ”Ve kale aleyhisselatüvesselam; attaibu minellezine bikemen zembike la zembeleh “. Anlamı şöyle: Hz. Resul aleyhisselatuvesselam buyurdular ki: “ Bir daha günah işlememeye tövbe eden kimsenin tövbesi kabul olur ve hiç günah işlememiş gibi olur” hadisi şerifi de aynı şekilde Arapçasıyla verildiği için cemaat bu müjdeden de mahrum bırakılmakta. Ama diğer taraftan bu beyan ettiklerimiz karşısında bu denli hiç de kıymeti olmayan söylemler- sadece- anlaşılan bir dille verilmekte. Hatta onun da bazı arızaları var. Mesela Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da doğru dürüst Türkçe bilmeyen bazı vatandaşlar Türkçe anlatılandan da bir şeyler anlayamamaktadır. Kısacası mesele açmaz ve çıkmazlarla dolu. Baştan aşağı bir muamma.
Adamcağız Süleyman Efendi cemaati adına toplama yaptığı için bir şeyler vermedim. Dedim ki Fetullah Efendi gitti şimdi de Süleyman Efendi mi geldi. Arkadaş kusura bakma. Ağzımız sütten yandığı için ayranı üfleyerek içmekteyiz. Allah aşkı için olsun bari bu tür eylemlerden vaz geçin. Allah bir, Kur’an bir ve dahi Peygamber bir olmasına rağmen bu cemaatçilik de ne oluyor. İnsanlara dosdoğru dini öğretmek varken şucu bucu olmak da ne oluyor. Tabi ki bilenimiz Kur’an’ı orijinalinden okumalı. Ama bir şartla. Anlamını da okuyarak ve özümseyerek. Sevgili dostlar bizleri Yaratan, o muhkem ve mufassal metni Arapçasıyla okuyup sonunda öperek duvara asmak için asla indirmedi. O bir hayat kitabı. O muhkem kitap insanoğlunun aklını bile yönlendirmek amacıyla inzal/indirilmiş durumda. Bunun böyle olduğunu hepimiz böyle bilmeliyiz. Eğer dilin/lisanın bir önemi olmayacak olsaydı Hz. Resul (as)’un ilk muhatapları olanların diliyle indirilmezdi. Herhangi bir dilin bir başka dile asla üstünlüğü yoktur. Birçok dilin ve birçok insan renginin ibretlik olarak yaratıldığı Kur’an’da mevcuttur. Bu konuda çokça detay var ama burası hacim olarak ona uygun olmadığı için yazamıyorum.
Son söz olarak demem odur ki, Kur’an Kurslarına alınan o genç dimağların yaş ve algılarına göre mutlaka, ama mutlaka Hz. Kur’an’ın manası da verilerek, Onun sadece ölüler için mezarlıkta veya Cuma akşamlarında ölülerimizin ruhuna ithafen okunmak için indirilmediği ve dahi Onun bir hayat düzenleyici bir metin olduğu ve inceden inceye incelenmesi gerektiği behemehâl anlatılmalıdır. Anlatılmalıdır ki güzel yurdumuzda hayat daha güzel olsun. Aksi halde “eski tas, eski hamam” modeli ve mehteran takımı gibi iki ileri bir ger yapmak suretiyle yerimizde sayar dururuz. Aksi halde ve tam da bunun için; bizimle birlikte yer küreyi işgal edenlerin peşinde koşar dururuz. Bilmem Yanılıyor muyum? Kur’an Talebelerine selam olsun.
Dr. Hasan Yağar.