“Abdestsiz Kur’ân Okunamaz Diyenler, Manayı Neden Öngörmüyorlar”
Şimdi bu konuda din mühendisliğine soyunan bazı bedbahtların gözden kaçırdığı üç temel nokta var. BİRİSİ: Abdest meselesi, BİR DİĞERİ: Kur’ân’ın Mushaflaştırılması meselesi. VE ÜÇÜNCÜSÜ de : Kur’ân’a ancak temiz olanların dokunabileceği hakkındaki Vâkıa Suresi 79. ayetinin indiriliş tarihi ve dahi anlamı. Bu ayetin Mekke döneminde indiği hakkında tüm ilahiyatçılar hemfikir durumda olup, henüz o tarihlerde Kur’ân ayetleri peyder pey ve 23 yıllık bir süre zarfında inmekteydi ve sahifeler bütününü ifade eden bir Kur’ân örneği, yani Mushaf denen Kur’ân kitabı henüz ortada yoktu. Kaldı ki bu ayette geçen Mutahharûn “temiz tutulmuş olanlar” kelimesinin, melekleri ifade ettiği; Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili ayete verdiği mealde zımnen mevcuttur. Söz konusu ayetin meali şöyle verilmektedir: “ O, Levh-i Mahfuz’da bulunan Yüce Kur’ân’a temiz tutulmuş olanlardan başkası dokunamaz”. Buna göre dokunulmaz olarak bildirilen Kur’ân, Kur’ân’ın ana kaynağı olan Levh-i Mahfuz (Yani Korunmuş Metin) olmaktadır. O halde buraya ancak melekler ulaşabilir. İnsanların buraya ulaşmasını var saymak abesle iştigalden başka bir şey olmaz. Zira insanın “mutahharûn” cümlesinden olarak ter temiz yaratıldığı hakkında herhangi bir ayet de mevcut değil.
Diğer taraftan Maide (Sofra) Suresinin 6. Ayetinde yer alan abdest ayeti Medine döneminin ortalarında 6. veya 7. yılda nazil oldu. Bunda da İlahiyatçılar söz birliği halindedir. Bu durumda demek ki bu tarihe kadar Kur’ân okuyanlar günah işlediler. Veya en azından Kur’ân’a saygısızlık ettiler. Hadi buyursunlar ve izahını yapsınlar bakalım. Yapamazlar. Çünkü söyledikleri, Allah’ın değil, kendi sözleridir. Bir de diyorlar ki dokunamazsın ama ezbere okuyabilirsin. Fesübhanallah! Gel de şaşma? A birader kâğıt mı önemli, Allah’ın sözü mü önemli. Gel çıkabilirsen çık işi içinden.
Şimdi Maide Suresinin abdestle ilgili 6. Ayetinn hangi manayı taşıdığına bir bakalım: Ayetin meali şöyle: “ Ey inanalar! Namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başınızı ve bileklere kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta yahut yolcu iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlarla birlikte olmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemiyor; fakat sizi temizlemek, size olan nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz. Allah’ın size olan nimetini ve O’na verdiğiniz sözü hatırlayın: Hani ‘işittik ve itaat ettik’ demiştiniz. Allah’tan korkun; çünkü Allah göğüslerin özünü bilir”.
Görüleceği üzere, yukarıya mealini aldığımız abdest ayetinde Kur’ân okuma ile ilgili hiçbir emir bulunmamaktadır. Sadece namaza durmaya dair hüküm var. Ama buna rağmen bu akıllara ziyan iddia hep canlı tutulmaktadır. Anlayarak okumak İlahî bir emir olduğu halde hiç kimse bu noktaya dokunmak istememektedir. Galiba Kur’ân’ı anlayarak okumak bazı kötü hesaplıların işini bozar nitelikte olduğu içindir ki hep Arapça okumayı sevap olarak insanımıza dayatmaktadırlar. Oyunlarını gizlemek için de abdestli olmayı öngörmek suretiyle kutsala saygı hokkabazlığı yapmaktalar. Başka türlü aldatmak pek mümkün değil ya!
Beri taraftan ve fevkalade önemi haiz olarak Nahl (Balarısı)Suresinin 98. Ayetinde Yüce Yaratıcı, Kur’ân okuyacağımız zaman ne yapmamız gerektiği hakkında bizzat kendisi bize yol göstermektedir: Nahl Suresi 98. Ayet: “Faiza kare’tel Kur’ân’a fastaizbillahimineşşeytanirracim.” Meali: “Kur’ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın”. İşte buyurun. Daha ne desin Yüce Yaratıcı. Ama bu İlahi emir kanaatimizce bile bile göz ardı edilmektedir. Kur’ân’ı nasıl okuyacağımızı o mesajın sahibi böyle emretmektedir. Ama birileri bu işi bir merasime tabi kılmaktadır. Gel de isyan etme!
Buradan anlaşılan o ki, kendilerini din otoritesi zanneden kimseler -kötü niyetli olmasalar bile- kaş yapalım derken göz çıkarmıştır. Bu sebeple insanların Kur’ân okumasını belli bir merasime tabi tutmak suretiyle -şayet bu işte gerçekten samimi iseler- belki de farkında olmadan insanlara kötülük ettiler. Ve ne yazık ki halen dahi devam etmekteler. Yukarıda da temas edildiği üzere, bir de ezberden okumayı uygun gördükleri halde Mushaf denen Kur’ân kitabına abdestsiz dokunmayı yasaklamışlar. Hâlbuki önemli olan İlahi sözlerdir. Siz o sözlerin telaffuzuna izin veriyorsunuz ama o sözlerin yazılı bulunduğu kâğıtlara kutsallık atfediyorsunuz. Anlamak hiç mümkün değil. Naçizane olarak söylemek gerekirse, denebilir ki her bir Müslüman kendisini Kur’ân’la buluşturmak ve ondan bir şeyler esinlenmek istiyorsa cünüp olmamak kaydıyla her hal ve şartta Kur’ân okumalı ve O’nun feyzinden nasiplenmelidir. Ancak ve özellikle beyan edelim ki Kur’ân, bilenler için Arapça orijinal metninden okunmalı ama daha sonra mutlaka Meali de okunmalıdır. Zira Kur’ân dünya hayatını ve insan aklını inşa etmek üzere Yüce Yaratıcı tarafından o muazzez Elçisi vasıtasıyla bizlere tebliğ edilmiştir. Anlamadan okumak asla okuma sayılmaz. Tedebbür suretiyle, yani anlamak ve uygulamak suretiyle okumak ve yaşantıda örnek edinmek bizzat Kur’ân’ın emridir. Zira Sâd Suresinin 29. Ayetinde Yüce Yaratıcı mealen şöyle demektedir: “ Sana indirdiğimiz bu kitap kutludur. Ayetlerini tedebbür etsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar.” İşte buyurun. Arapça olarak okuyup da anlamı bilmemek Kur’ân’ın men ettiği bir eylemdir. Aynı emir, Müminün Suresinin 68, Nisa Suresinin 82 ve Muhammed Suresinin 24. Ayetlerinin de emridir.
Bakınız Sâd Suresinin 67. Ayetinde ise Yüce Yaratıcımız şöyle bildirimde bulunmaktadır: “ (Ey Resulüm!) De ki: Bu Kur’ân, muazzam bir haberdir, ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.” İşte buyurun manaya bakın. Bendenize göre Kur’ân’ı anlamadan okumak ondan yüz çevirmekten başka bir şey değildir. Unutmayalım ki Yüce Yaratıcı, o eşsiz sözleri anlamadan ve bilmediğimiz bir dilde tekrar edelim diye bir bildirimde bulunmuş olamaz. Zira her sözün bir manası vardır. Yüce Yaratıcının sözünün ise elbette ki beşer sözüyle kıyaslanamaz bir manası vardır. O halde sevgili dostlar Allah’ın emirlerinin, yasaklarının, müjdelerinin ve mubahlarının/serbest kılınan hususların ve daha başka mesajlarının bir manzumesi olan Kur’ân’ı mutlaka okuyalım ama anlamadan okumanın okumak olmayacağını da aklımızdan asla çıkarmayalım.
Buradan naçizane beyanımızı destekler ve dahi doğrular nitelikte olarak diyebiliriz ki Müslüman olmayan bir insan Müslümanlığı tercih edecek olursa evvel emirde mutlaka Kur’an’ı incelemesi lazım. Bize bakmayın. Biz Müslüman olmadık. Kendimizi Müslüman bulduk. Şayet mesela Budist bir anne ve babadan olabilirdik. Böyle bir insanın abdesti biliyor olması herhalde beklenemez. Peki, tüm bu mühendisâne yaveler insanların Kur’an ile hemhal olmasına aşılamaz bir set çekmek olmuyor mu? Bu engeli koyanlar, Yüce Yaratıcının, o abdestsiz dokundurtmadıkları Kur’an’da “BEN RABBÜL ÂLEMİNİM” demiyor mu? Yani tüm âlemlerin / tüm maddi ve manevi varlıkların rabbiyim dediğini neden bir türlü anlamak istemiyorlar. Ve bu yolla insanlara kötülük ediyorlar. Bilmek mümkün değil.
Uzun lafın kısası şu ki sevgili okuyucular abdestsiz okuma yasağı İlahî olmayıp, beşeri bir söylem olduğunu asla unutmayalım. Zira İlahî olmadığı halde abdestsiz okuma yasağı getirme sevdasına düşenler, her ne hikmetse hakkında İlahî emir bulunan anlayarak okuma üzerinde asla durmamışlardır. Ve dahi halen durmak istemediklerini her hal ve şartta gözlemlemek maalesef mümkün olmaktadır. Bu, İlahî emri hiçe saymaktan başka bir şey değildir. Bunun manası Allah ve Kur’ân adına yalan söylemek olsa gerek. Hâlbuki tam tersini topluma söyleseler her kes İlahi Beyanları öğrenecek, var olan kadın cinayetleri ve dahi akla hayale gelmez tüm dolandırıcılıklar bir okadar olan yalancı şahitlikler cümlesinden olarak toplumun sosyal yapısını bozan bunca olgular her halde bu denli revaçta olmaz. Unutulmamalıdır ki toplumlar, sosyal bakımdan kanun zoruyla asla dizayn edilemiyor. Buna Tarih şahittir. Manevi oluşum veya oluşturma ilkelerinin tamamı ahlak öğretme üzerine bina edilmiştir. Buna kanıt olarak Muazzez Peygamberimiz: “ BEN GÜZEL AHLAKI TAMALAMAK ÜZERE GÖNDERİLDİM” buyurmuyorlar mı? Sevgili dostlar kanunlar, ancak düzgün toplumların huzurunu bozan azınlığı uslandırma esasına dayalıdır. Toplumun genelinde bozulma varsa bunun üstesinden gelmek yasalar yoluyla pek değil, hiç mümkün olmuyor. Bunun böyle olduğunu bilmem bilmeyen var mı? Aklıselim her insanımıza selam, sevgi ve muhabbetle…