Elazığ şivesi ile bir süredir surha işlerle uğraşmaktan köşe yazılarımıza ara vermiştik.
Yeniden başlayalım dedik.
Dilimizin döndüğünce düşüncelerimizi yazalım istedik.
Gündem yoğun,
Tam nereden başlayayım derken geçtiğimiz haftalarda Cuma günü camilerde okunan hutbe ilk yazımın konusu olmasına kararını verdim.
…..
Biraz geçte olsa buradan başlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Diyanet bir şeylerin yanlış gittiğini düşünmüş olmalı ki;
Bize, Cuma hutbesinde Müslüman birey olarak özellikle yöneticilerin dikkat etmesi gereken sorumluluklarını bir kez daha hatırlatma gereği duydu diye düşündüm.
Acaba okunan hutbe kimlereydi.
Son CHP’si belediyelerine yapılan yolsuzluk ve usulsüzlük operasyonları üzerinden topluma bir mesaj mı? Verilmek istendi.
Onu günlerdir düşünmekteyim.
Neden mi dersiniz…?
Hutbeyi dinlerken yaklaşık 10 yıl önce o dönemin Diyanet Eğitim Merkezi eski Müdürü ve İl Müftülüğünden emekli olan Celal Sürgeç Hoca’nın Cuma hutbesi aklıma geldi.
Celal Sürgeç Hoca’da o gün hutbesinde hacca gitmiş iş dünyası ve kamuda görev yapan yöneticilerin hacdan geldikten yine bildik yanlışlıklara devam ettiği vurgusunu yapmış sonrasında hak yediklerini, yolsuzluk yaptıkları konusunda uyarıları örneklerle dile getirmişti.
Sürgeç hocanın konuşması ulusal medyada yer alınca gündem olmuştu.
Elaziginsesi haber sitesinden alıntı yapan Odatv, Sürgeç hocanın konuşmasını kimi ima ediyor? Sorusu ile haberleştirmişti.
Geçtiğimiz Cuma günüde Diyanetin verdiği hutbeyi dinlerken aradan yıllar geçmesine rağmen bir şeyler değişmiştir diye bekledim.
Belki o dönem de verilen tepki, bu günde verilir diye düşünmek isterken ne toplumda nede siyaset ve yönetici cenahında bir tınlamanın olmadığını gördüm
Bu da gösteriyor ki; vaaz sonrası pek de bir şeylerin değişmediği kararı oluştu bende.
….
Tarihe not düşmek ve ileride köşe yazılarına konu olur diye;
Kısaca hutbeyi bir kez daha kayıt altına almak ve Cumhur ittifakının Diyanet işleri başkanlığını uyarlarında CHP’lilerini mi? Kasdediyor. Yoksa Cumhur ittifakını damı? İlgilendiren bir hutbe kulağa küpe olsun diye yeniden yayınlıyorum.
Biraz uzun olacak.
Kusura bakmayın.
Hoca efendi konuşmasına; Muhterem Müslümanlar! Diyerek söze başlamıştı.
Hayber’in fetih günüydü. Müslümanlar o gün, büyük bir zafer elde etmişlerdi. Zaferin ardından sahabiler Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in yanında, canlarını feda eden şehitleri bir bir anıyorlardı. Birinin adı zikredildiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.s), o kişi hakkında şöyle buyurdu:
“Hayır! Ben onu kamu malından çaldığı bir hırka ile cehennemde gördüm.”[1]
Allah Resûlü (s.a.s) bu sözleriyle bizlere; kamu hakkını çiğnemenin Allah yolunda ölen bir kimsenin şehit olmasına engel olacak derecede büyük bir günah olduğunu haber vermektedir.
Ne dedi, Hoca Efendi…Kamu hakkından bahsetti; Kamu hakkına ihanet etmek; sadece bir haksızlık değil, aynı zamanda bir zulümdür dedi
Kamu malı ise; topyekûn bir milletin ortak menfaat alanıdır. Hiç kimse bu mallar üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz. Kamu malı; sadece hayatta olanların değil, henüz doğmamış çocukların, tüyü bitmemiş yetimlerin, bütün muhtaçların, garip gurebanın da hakkıdır. Kur’an-ı Kerim’de ‘Gulûl’ olarak isimlendirilen hazine, kamu, belediye, vakıf ve dernek mallarına el uzatmak; insanı dünyada zillete, ahirette büyük bir azaba sürükleyen ağır bir vebal, büyük bir günahtır. Nitekim Yüce Rabbimiz, “…Kim, kamu malına ihanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir...”[2] buyurmaktadır diye buyurdu.
Ne dedi…Hoca Efendi…Hazineye, vakıflara, derneklere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait menkul veya gayrimenkulleri zimmete geçirmek, işgal etmek ya da vasıflarını değiştirerek gayr-i meşru kazanç sağlamak ateşten bir korla karnı doldurmaktır. Bu hususta Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Hiç kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.”[3] uyarısını yaptı.
Ne dedi…Hoca Efendi…Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “Bir kimseyi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı olarak ona bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.”[4] olduğunu söyledi
Ne dedi…Hoca Efendi…Hediye kisvesine bürünen her türlü çıkar ilişkisi, cehennem ateşinden bir parçadır. Dijital mecralarda, yazılı ve görsel medyada yalan ve yanıltıcı haberlerle manipülasyon yaparak kamuyu zarara uğratmak haramdır. Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak kamu kaynaklarını israf etmektir. Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır. Bir takım kanuni boşluklardan yararlanıp adeta gayrimenkul mafyası oluşturarak kamunun ve şahısların malına haksız yere el koymak, sahte belgeler ve yalan beyanlarla bunları haksızca ele geçirmek haramdır, zulümdür.
Ne dedi…Hoca Efendi…Elektrik ve suyu kaçak kullanmak, toplumun tamamının malına el uzatmaktır, haramdır. Devletin; tarımda, hayvancılıkta ve ticarette verdiği destekleri amacı dışında kullanmak, kamu hakkını ihlal etmektir, günahtır. Daha fazla destek almak için olmayan tarlaları varmış gibi beyan etmek ya da vasıfsız tarlaları vasıflı göstermek, büyük bir haksızlıktır, zulümdür. Değeri düşsün diye çiftçinin ürününü tarlada bekleterek gerçek fiyatının altında almak, fiyatlar artsın diye karaborsacılık ve stokçuluk yapmak, haksız yere milletin malına el koymaktır, haramdır, günahtır.
İhtiyacı olmadığı halde sosyal yardım almak, ailesinden kalan maaşı alabilmek için resmiyette boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, ateşten gömlek giymektir. Naylon fatura ile vergi kaçırmak, sahte belgelerle mal beyanını düşük göstermek haramdır, günahtır. Engelli muafiyetinden yararlanılarak alınan aracı amacı dışında kullanmak, vergi imtiyazını istismar edip bunu bir rant kapısına çevirmek kamu hakkını gasp etmektir, haramdır. Menfaat elde etmek için rüşvet alıp vermek ise Allah’ın lanetine müstahak olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s),
“Allah’ın laneti, rüşvet verenin de alanın da üzerine olsun.”[5] buyurmaktadır.
…..
Evet…Hoca efendi bunları söylerken bizler günah işliyor muyuz? Diye kendi kendime sordum.
Elhamdülillah bizde böyle şeyler olmaz diye düşündüm.
Çünkü; Birey ve yöneticiler olarak konuşmalarımızda Müslümanlığın gereği olarak ağzımızda çok şükür “Ne İNŞALLAHI, nede ELHÜMDÜLİLLAHI” hiç eksik etmiyoruz.
Çünkü; Bir yönetici olarak bir işi yaparken “ELHAMDÜLİLLAH” kılı kırk yarıyoruz. Ona göre hareket ediyoruz. Hak yemiyoruz, Garip gurebanın hakkını yandaşlara peşkeş çekmiyoruz (!)
Çünkü; Biz, Ne devletin malına çöküyoruz, Ne de devletin imkanlarını çiftlik olarak kullanıyoruz.
Bu kadarla kalmıyoruz, kamuda takunyalarla pek yaşanmayan özlemle boy boy abdestler alıp gezerek elhamdülillah namazımızı da ihmal etmiyoruz.
…..
Bu kadar müminlerin yaşadığı ülkede;
Diyanet, durup dururken neden gündeme aldı.
Biz de mi bir ayar kayması var, yeniden hatırlatmaya gereği mi duydu.
Biz, Elhamdülillah Müslüman değil miyiz…?
Diyanetin bunu bilmesi lazımdı (!)













Çok şükür...